top of page

Oyun Gibi Başlayan Hayat Gerçek Olduğunda

  • Yazarın fotoğrafı: Burcu baş
    Burcu baş
  • 3 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Oyun gibi başlıyor her şey.


Bebeklik döneminde sıkça oynadığımız, oynattığımız o tanıdık oyun: Ce e!Bir yetişkin yüzünü ellerinin arkasına saklar, birkaç saniyelik sessizlikten sonra “Ce e!” der ve çocuk gülmeye başlar. Basit bir eğlence gibi görünür ama bu küçük oyunun çocuk dünyasında bıraktığı iz, düşündüğümüzden çok daha derindir. Çünkü bu oyun, çocuğa çok önemli bir şey öğretir:Görünmeyen kaybolmaz. Giden geri gelebilir.

Zaman geçtikçe çocuk bu bilgiyi başka deneyimlerle pekiştirir.Mesela sevdiği bir oyuncağı saklarlar. Bir yetişkin “Bak gitti!” der, çocuğun gözüyle görmediği şeyin gerçekten yok olduğuna inanması uzun sürmez. Ama sonra... tekrar ortaya çıkınca fark eder.. gitmemiş. Sadece bir süreliğine görünmemiş. Oradaymış. Varmış.

Sonra sıra kendine gelir. Kendini saklamaya başlar bu sefer. Perdenin arkasına, masanın altına, koltuğun arkasına... Amaç gerçekten kaybolmak değildir. Amaç, tekrar ortaya çıkmak ve “Buradayım” diyebilmenin verdiği güçle bağ kurmak. Oyun sadece eğlence değil, ilişkiyi test etmenin bir yoludur.

“Beni merak ettin mi?”

“Geri dönmem seni mutlu etti mi?”

“Gitmedim aslında... sadece saklandım.”

İşte bu oyun, gelişimsel olarak çok önemli bir becerinin yapı taşlarından biridir. Nesne sürekliliği. Jean Piaget’nin tanımıyla, çocuk artık bir nesnenin ya da kişinin, göz önünde olmasa bile var olmaya devam ettiğini anlamaya başlar. Bu beceri 8. ay civarında gelişmeye başlar ve bağlanma deneyimlerini doğrudan etkiler. Çocuk bir süreliğine annesini göremediğinde onun gerçekten gitmediğini, tekrar geleceğini bildiğinde içinde bir güven oluşur. Zihninde taşıyabilir artık annesini, babasını, bağ kurduğu kişileri. Bu taşıyabilme hâli, duygusal olarak kendini düzenleyebilmenin de temelidir. Ve tabii bağlanmanın...

Ce e, sadece saklambaç değil. Sadece kahkaha değil. Bir tür "sözsüz güven testi" gibi.

Beni bırakıyor musun, ama geri mi dönüyorsun?

Saklanıyorsun ama bir daha çıkacak mısın?

Ve sonra büyüyoruz. Artık oyun oynamıyoruz.

Ama biri gidiyor yine.

Bu sefer “Ce e!” yok.

Bu sefer gülümseyen bir yüzle geri dönmüyorlar.

Bazen bir ayrılık, bazen bir terk ediliş, bazen bir ölüm…Ve tüm bağlanma hikayemiz, bir anda tetikleniyor.

Kimimiz hemen unutuyor gibi yapıyor. Sanki hiç olmamış gibi. Kimimiz yerini doldurmak için acele ediyor.Boşluk dolsun diye…Kimimiz uzun süre inanmıyor.Kapının arkasına, koltuğun altına bakıyor hala…Belki saklandı. Belki hala orada bir yerlerde.

Ve bazı sorular kolay kolay geçmiyor.

Gitti ama hala var mı?

Sesini unutur muyum?

Bir daha karşılaşır mıyız?

Beni hala hatırlıyor mudur?

O da beni özlüyor mudur?

 

İşte tam da burada devreye yeniden o çocuklukta şekillenen o kavram giriyor:Nesne sürekliliği. Kaybolanın tamamen yok olmadığını, içsel olarak yaşatılabileceğini bilme kapasitesi. Yani sevdiklerimiz artık fiziksel olarak yanımızda olmasa da, içimizde bir temsilleri hala var. Bazen bir sesle, bazen bir bakışla, bazen bir cümleyle, bazen sadece bir fotoğrafla, bazen sadece onun hikayelerini dinlediklerimle...Yas, çoğu zaman bu temsili yeniden düzenlemeye çalıştığımız bir iç yolculuk.

Ama her kayıp aynı değil. Her insanın yas süreci başka. Aynı kişi bile, farklı zamanlarda yaşadığı farklı kayıplara bambaşka tepkiler verebilir.

Yas tutmak bir güç göstergesi değildir. Ve bazen hiç ağlamadan yaşanır. Kimi bağırır, kimi susar, kimi içe döner… Ama ortak bir şey var.. herkes bir noktada içinden fısıldar.. “Keşke şimdi burada olsaydı…”


Zaman zaman sorarım..

Babam olsa, ne derdi, değerlerimiz neydi?

Annem olsa, neyi gösterirdi, neyi önemserdi?

O kişi şu an karşımda olsaydı, yine bana aynı gözle mi bakardı?

Ve işte böyle anlarda fark ederim…

Aslında kaybolmamışlar. Sadece gözden uzaklar. Ama içimden bir yerden, hala benimle konuşuyorlar.

Doğa bile kaybı tanımaz. Hiçbir şey yok olmaz. Şekil değiştirir. Dönüşür. Saklanır belki, ama bir yerde yine var olur.

“Ce e” oyunu bize bir zamanlar umut vermişti.. Gitmiş gibi olsa da, dönebilir.

Ama sonra büyüdük.

Ve öğrendik.

Her giden dönmez.

Her kaybolan bulunmaz.

Her oyun devam etmez.

Ama öğrendiğimiz tek şey bu değil.

Bir şey daha var.

Görünmeyen her zaman yok olmaz.

Giden biz de olsak, kalan iz hep yaşar.

Ve hatırla..

Görünmesen de bilirim.

İşte oradasın.



Burcu Baş

 
 
 

Comments


bottom of page